Sakın kimseye söyleme… Yıllardır bekliyormuş gibi bu davetsiz misafire usul usul “hoş geldin” dedim. Sonu nereye varacak ve neler olacak kestiremiyorum. Belki öleceğiz, belki sevdiklerimiz ölecek ama “neden?” diye soramayacağız. Biz yaptıklarımızın sebeplerini kendimize bile açıklamadık ki bu sorunun cevabını alalım. İsyan etme hakkımız olduğunu da düşünmüyorum, çünkü biz bize göz yumduk. Gel, hazırsan bu akşam insanoğlu dışında ne varsa bu dünyada, onların gözünden, bizi dinleyelim. Bakalım ne düşünüyorlar?
Öncelikle itiraf etmeliyiz ki sağlam sarstık sizi bu sefer. Sanıyordunuz ki dünyanın hükümdarısınız ve ölmeyeceksiniz. Bütün doğa, canlılar, evren ve hatta kendi içinizdeki zayıflar bile kendinize hizmet etmeliydi, değil mi? O iş öyle olmuyor maalesef insan…
Biz hayvanları, sirklerde, hayvanat bahçesi denen müzelerde, bazılarımızı kendi yaptığınız şehirlere sokmadan, bazılarımızı da canlı canlı pişirecek kadar yakınınızda, borçlu hayatlarla yaşatırken gözlerimizin içine bu kadar kolay bakabileceğinizi düşündünüz. İçimizden bazı türleri seçip “evcilleştirerek” bizi beslediğinizi, bize baktığınızı (!) söylüyorsunuz. Bize bizim için bakmıyorsunuz, hayatlarınızı kolaylaştıralım, boşluklarınızı dolduralım diye bakıyorsunuz. Kendi türünüzde bulamadığınız sevgiyi ve güveni, siz bize ne yaparsanız yapın bizim size muhtaç olacağımızı düşündüğünüz için, bizde bulmaya çalışıyorsunuz.
Biz doğadaki bitkiler, su kaynakları ve toprak hazırdık ne isterseniz vermeye. Hiçbir zaman yarı yolda bırakmadık sizleri. Ne verdiyseniz fazlasını hep geri aldınız bizden. Karşılık beklemeden verdik ama zerre kıymet bilmediniz. Atma dedik çöp fırlattınız, yakma dedik alev saçtınız, kurutma dedik iliğimize kadar sömürdünüz. Bazılarımızı feda ederek o kadar mesaj verdik, her hatanızda eksildiğimizi gösterdik, biz gidersek siz de kalmazsınız dedik. İşinize gelmedi, dinlemediniz.
İnsan kendini göremezmiş ya, gelin size dışarıdan bir göz olarak kendinizden bahsedelim. Farkında mısınız bilmiyoruz ama her yıl yaklaşık 3 milyon sen obeziteden ölüyorken, senin %10’un güvenilir gıdaya ulaşmakta sıkıntı yaşıyor. 10 milyona yakın senin her yıl kanserden ölmeye başladığı bugünlerde, ömürler uzadı diyenler, yaşlılıkları akıllarına gelince tir tir titriyor. Zaten tehlikedesin, bir de üstüne din, mezhep, renk, kültür vb. gerekçelerle kendisini bile kandırarak, türünün yaşam hakkını elinden alıyor. İhtiyacından fazlası için, seni yine sen yok ediyor…
Etrafında gördüğü ne varsa asan, kesen, koparan, kullanan ve işi bitince arkasına bakmadan atan sen, gözle göremediğin kadar küçük bir virüsle tanışınca o virüsten daha çok küçülüyorsun, acizleşiyorsun. Kendi türünden uzaklaşıp doğaya çıkmaya, salgının ilacını bitkilerden ve hayvanlardan bulmaya, unuttuğun değerleri hatırlamış gibi yapmaya çalışıyorsun. Hiç samimi durmuyor. Sen bunları daha önceden de yaşadın ama hiç akıllanmıyorsun…