Sanat akış içindir...
Ne kadar durdurabiliyorsun anı? Geçmişi ve geleceği hatta aynı zaman dilimi içindeki başka şeyleri düşünmeden o anda, tam orada kalabiliyor musun? Cevabın “evet” ise yaşıyorsun bu hayatı ama dikkatli ol çünkü sen azınlıksın, farklısın. Bu kadar farkındalık asla cezasız kalmaz, yalnızlık getirir…
Geçmişte dün, bugün ve yarının birbirine bu kadar yakın olmadığı dönemlerde, zaman daha yavaş ve farkında harcanıyordu. Günümüzde, başkaları hayatımızın içine gereğinden fazla dahil olup bir o kadar da göçebe hareket ederken, yüzeysel ilişkiler derinlerimizin üstüne toprak atmaya başlamışken, kendimizi önceliklerimizi karıştırırken buluyor, hayata bakmayı ve anlamayı unutuyoruz…
Ben bu sıkıntıyı ve isyanı daha fazla içimde tutamadığım noktada, kişisel bir devrimle, anı durdurmaya ve soluklanmaya karar verdim. İşte bu yüzden resim yapıyorum (Renkler), fotoğraf çekiyorum (Anlar) ve yazıyorum (Harfler). Başka türlüsü girdap… Senin yaşamdaki arka kapıların farklı olabilir ama ulaşacağımız süreç aynı; “AKIŞ”
Uzun lafın kısası; sanat akış içindir…
Şimdi soracağım soruyu daha önce hiç düşündün mü? Baktığın her şey aslında sana göründüğü gibi değilse, ya hepimiz onu farklı görüyorsak? Bir adım daha öteye gidip “ya bütün gördüklerin zihninin içinde görseller ise ve gerçekte yoksa” sorusuyla aklını karıştırmayacağım çünkü bu girişimin amacı bu değil.
Konumuza dönelim… Benim kırmızı gördüğümü sen mor görüyor olabilir misin? İkimizin aynı şeyi görmediğine eminim diyebilirim ama kanıtlayamayacağımı bildiğim için susuyorum. Evet, gerçek kırmızı ve morun ne olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Belki de buna şükretmeliyiz çünkü sanat özgürlüğü tam bu noktada başlıyor bile olabilir…
Bir resim, ressamın zihninden ve elinden nasıl çıkarsa çıksın, hikayesi ona bakanda tamamlanıyor. Kişi, resmi baştan kendi görmek istediği gibi hayat süzgecinden geçirerek görüyor. Yani özetle, bir resim, ressamın imzasıyla değil ona bakan zihinlerin mühürüyle son buluyor. Madem ki yolun buraya düştü, gel bu bitmemiş resimleri tamamla. Hepsi senin kırmızınla, benim morumu harmanlamanı bekliyor…
Tek bir sesle, hareketle anı durdurabilmek ne güzel bir özgürlüktür. Ben on sen önce bu yola çıkarken fark ettim ki fotoğraf sadece bir kare yakalamak değil, o kareyi anlamak ve anlamlandırmak. Gerek renkler, gerekse ışıkla objeye can vermek…
Bir daha hiçbir şekilde aynı koşulların oluşmayacağı o an artık sonsuzlaşırken, bir sonraki için yeni yollara, yeni hikayelere doğru çıkacağın bu yaşam tarzında, artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Fark etmeden farkındalığının bu kadar arttığını fark ettiğinde, artık yaşamın da o eski yaşam olmaktan çıkmış olacak. Görmeye başlayacaksın ama o da yetmeyecek…
Olanı olduğu gibi göstermek de günümüzde büyük bir başarı ama genelin gördüğünden farklı, karenin içindeki kareyi görmek benim yolum. Bazen eksik bırakmak, bazen de bozarak anlatmak. Bakmak ile görmek arasındaki uçurumda salınmak… Gel sen de paylaş ne görüyoruz birlikte bakalım.
“Daha kısa bir mektup yazacaktım ama vaktim yoktu” demiş Blaise Pascal. En sevdiğim cümlelerinden… Benim vaktim çok o yüzden kısa yazacağım. Söz veriyorum hep A4 boyutunda bir sayfa kadar metin göreceksin bu sitede. Fazlası yok, eksiği çok… Sebebini sorarsan; “çünkü sonu yok…”
Çok konuşmayı beceremem. Denediğim zamanlarda çok faydasını gördüğüm de söylenemez. Düşünerek ve iz bırakarak söylenen her cümle, saatler süren bir nutuktan daha güçlüdür benim gözümde. Boşuna dememişler; “söz uçar, yazı kalır”
Herkesin iyi kötü bir hikayesi var. Yaşananlar, yarım kalanlar, uzatılanlar, kaçırılanlar gibi birçok yol ayrımının bizi farklılaştırdığı bu dünyada çeşitliliğimiz büyük bir şans. Ben benim süzgeçimde kalanları burada paylaşacağım. Senden de tek bir isteğim var. Monolog konseptle kendimi deliymişim gibi hissettirme lütfen, sen de yaz ki bu bölüm de amacına ulaşsın…

Ben
Kendimi anlattığım zaman ile senin okuduğun zaman arasında, ben çoktan sana anlattığım benden farklı bir ben olmuş olacağım. Kaldı ki şu an karşılıklı konuşsak bile, ben özenli kelimeler seçeceğim, sen de algı süzgecinden geçirip etiketliyeceksin beni. Yani ne sen ne ben, gerçek beni konuşmamış olacağız. O yüzden gel bu bölümü hızlı ama akılda tutarak geçelim. Cevaba gelince, “ben hiç’im”