Annem “kaç çocuğun var?” sorusuna “iki oğlum var” derdi. Bakın bu kadın 45 yıl boyunca kedi köpek gördüğü zaman, korkusundan sokak değiştirdi. Şimdi sokakta gördü mü gidip sevmek isteyen bir noktaya geldi. Üniversiteyi kazandığımda, eskiden köpekle yaşama deneyimine sahip bir hayvansever olan babam, bakımının zor olduğunu öne sürerek (kesinlikle çok haklı), “araba mı yoksa köpek mi alalım sana?” diye sordu. Üç yıl toplu taşıma, otostop ve yürüyerek gittim geldim okula : )
Tanıştığımızda yedi aylıktı. Yaşadığı evdeki kız çocuğunun sonradan çıkan alerjisi sebebiyle sahiplendirmek istemişlerdi. Görmeye gittiğimizde yarım saat kucağımızdan inmedi. İlk görüşte aşk buydu. Tuttuk babamla eve getirdik. Benim bir kardeşim, onların da bir oğulları daha oldu. İsmi Vıdı. Her ne kadar ismini değiştirmeye çalışsak da seslenince o kadar güzel bakıyordu ki, o ismiyle güzeldi.
Bir önceki evinde hiç dışarı çıkmadığı için evde tuvaletini yapmaya alışmıştı. Dışarıya çıkmak ona ayrı bir dünya kazandırdı. Üç tane sihirli kelimemiz vardı; “dışarı”, “çiş” ve “tasma” Bu üç kelimeyi duyduğu anda, önce kulakları açarak kafayı ya sağa ya da sola yatırır, sonra da kapıya doğru koşardı. Kimlerin hareketli olduğuna bakar ve kimlerin geleceğini anlardı. Hepimiz birlikte çıkıyorsak son kişi evden çıkana kadar bir asansöre koşardı bir de “hadi seni bekliyoruz” dercesine en arkadaki kişiye. Herkesin geldiğinden emin olurdu. Dışarıda en önde hep o yürürdü. Arayı açtı mı geri gelir mesafeyi korurdu. Arabaya gittiğimizde sevinçten zıplamaya başlardı. Kısa mesafede camdan kafayı çıkarır, uzun mesafede arkaya geçer yatardı.
Her öğünde bizimle masaya oturdu, birlikte yedik. Annem önce onu beslerdi sonra kendisi yerdi. Onun yemeği her zaman bizimkinden önce hazır olurdu. Hep sevdiği yemekleri yaptık. Onun için hep ayrı bir tencere ocakta yerini aldı. İstediği zaman gider ara öğün de yapardı. Açık büfe severdi. Asla ama asla şımarık bir şekilde yemek istemedi. Sabırla beklerdi, bilirdi o sevdiği yemek gelecek önüne.
Hiç çiftleşemedi. Kendime en çok kızdığım konu bu oldu. En temel güdülerinden biri olan üremesi için destek olmadık. Bir denememiz oldu ama maalesef prensesimiz boyut olarak biraz küçük kaldı, olmadı. Yıllarca misafirlerin önünde yastıklara , hatta bazen misafirlere fiziksel temastan hiç çekinmedi. Bir porno sahnesi bu kadar masum ve doğal olabilirdi. On yaşında kısırlaştırıldıktan sonra o da rahatladı, biz de…
Bütün gün yanımızda dolaşırdı. En çok da annemin peşinde gezerdi. Yemek yaparken yanında bekler, ev süpürürken süpürgeyle savaşır ve balkonda oturduğunda kucağına atlar aşağıya bakardı. Sokak köpeklerine uzaktan hırlar, kabadayılık yapardı. “Burası benim mahallem, ayağınızı denk alın…” Gazete okurken çıkar gazetenin üstüne oturur ve arkasını dönerdi. Kanepede yatıyorsan mutlaka gelir yanına yatardı. Vücudu bizlere değmeden yatarsa huzursuz olurdu, pozisyon alır ve bir şekilde temas kurardı. “İyi geceler” de önemli sözlerimizden birisiydi. Duyması ile birlikte gider yatağına yatardı. Dilimizi konuşamadı belki ama bizi bizim kadar iyi anladı.
Baştaki anlaşmamızda hep benim gezdireceğime dair bir madde vardı ama evlat kadrosundan faydalanıp yükümlülüklerimi yerine getirmedim : ) Babam benden daha çok gezdirdi. Gezeceği yerleri hep Vıdı seçti. Ne zaman çekiştirdiysek onu, bir beladan uzak tutmak içindi. Sokaktaki köpekleri hiç sevmedi. Ne zaman birini görse, ya deli olduğu ya da bizden güç aldığı için, arkasına bakmadan havlamaya, kovalamaya çalışırdı. Bir gün otobüs durağında bekleyen üç sokak köpeğine, “Gençler, otobüs mü bekliyorsunuz?” dememle birlikte üçü birden bize saldırdı. İkisinden koruyabildim ama üçüncü bizimkinin bacağının tadına baktı. Yılların kabadayısı iki gün kanepenin altından çıkmadı. Abisi çok kızmıştı, o köpeği dövmeye gitti. Kıyamadı, onu ıssıran köpeği de sevdi, geldi…
Kocaman bir oyuncak sepeti vardı. Belki de içinde otuz farklı her türden oyuncak. Hangi oyuncağı ile oynamak isterse (sepetin altında bile olsa) diğer oyuncaklarından arasından seçip getirirdi. Rafine zevkleri vardı. Ondan alamayalım, alsak da en uzağa atalım diye gözlerimizin içine bakıp tatlı tatlı diklenirdi. En sevdiği şeylerden birisi de bir yerde çorap bulursa tutup salona getirmekti.
Herkesin dert ortağı oldu. Derdi olan köşeye çeker, Vıdı ile paylaşırdı. Hasta olsan anlar gelir, yanından ayırlmazdı. Gel beni sev diye eline patisiyle vurur, tüm sıcaklığıyla yanımıza sokulurdu. Sevgililerimi tanıdı, sevgililerimle tanıştırdı. Sayesinde çok yeni arkadaş da edindim. Birlikte sosyalleşmeyi de öğrendik.
Birlikte gidemiyoruz diye 15 yıl boyunca annem, babam ve ben tatil zevklerimizden vazgeçtik. Uzun seneler boyunca üçümüzün tatil yapmadığı çok oldu. Gideceğimiz yerleri onun konforunu düşünerek seçtik. Evde geçirdiğimiz süreleri o evde minimum süre yalnız kalsın diye nöbetçiler bırakarak organize ettik. Bazen misafirliklerimize de onunla gittik. Taşınırken bile onun kriterlerine göre bir ev seçmemiz gerekti.
Çevremdeki köpeklere göre güzel bir yaşamı oldu. Bir kere bile ödül verip komutlarımızı uygulamasını istemedik. Özgür ruh olarak gezdi evin içinde. Güzellik yarışmasına bile katıldı : ) Şanslılar listesindeki yerinin kıymetini bilerek o da bizi hep sevdi. Yaşlandı. Yaşamı o kadar bizimkine benziyordu ki hayatı da yaşlanmayı da onda müthiş bir farkındalıkla gözlemledim. Her geçen gün kaybetmeye başladığı hareket kabiliyeti bir süre sonra onu yürüyememe noktasına kadar götürdü. Defalarca yerden kalkmakta zorlandı. Bacakları artık taşımıyordu, iki yana açılıyordu. Çişini tutamaz hale gelmişti. Aylarca evin zeminine büyük pedlerden serdik, üzerine kaydırmazlar koyduk.
Daha önceden iki kere acaba diyerek vazgeçtiğimiz uyutma işlemini bir gün ciğerleri su toplayınca yaptırmak durumunda kaldık. Bir önceki geceyi hatırlamak bile istemiyorum. Son bir yıldır hiç havlamayan hayvan, o gün yattığı yerden bana bir kere havladı ve uyandırdı beni. Baktım yüzüne ve zamanı geldi dercesine bir kere daha son gücüyle havladı. Yanına gittim severek, gözlerini kapamasını bekledim. Ertesi sabah onu kendi ellerimizle ameliyat masasına götürdük. O gözlerini yumarken başını okşayarak gözlerine baktım. Yine yanındaydım. 16 güzel yıl ve birbirimize kattıklarımız için sessizce teşekkür ettik birbirimize. Şimdi o en sevdiği ormanında huzurla uyuyor. Kendi ellerimle gömdüm. İlk yalnız gecesinde ben de hiç uyumadım…
Müthiş bir hikaye çok duygulandım.😥
Çok güzel bir yazı olmuş gerçekten.
Bende naçizane düşüncelerimi paylaşmak istiyorum bu konuyla ilgili.
Maalesef benim hiç olamadı bir köpekle yakınlaşmam bir arkadaşlık kurmam. Nedenini ise genel olarak çocukken yaşadığım, beni bu sevgiden alıkoyan olumsuz tecrübelerime bağlıyorum çoğu zaman.
Çocukken sürekli oyunlar oynardık arkadaşlarla, tabiri caizse akşama kadar sokaklardaydık. Bizim binanın yanında ise dört katlı bir ailenin bahçeli bir evi vardı. O binada ise bir hanımefendinin Hiva isimli bir K9 köpeği ve bir sürü kedisi vardı. Hiva genel olarak bahçede olurdu bir zincire bağlıydı ve bahçeyi koruyordu ne kadar da bahçenin etrafı demir bir çitle çevirili ise. Biz ise onun havlamalarını duyardık hep, gelen geçene sürekli sarkardı neredeyse. Tahminim içgüdüsel bir mekan koruma duygusu olurdu hep onda. Bizim topumuz bahçeye gitse bile kimse korkudan gidip almaya cesaret bile edemezdi. Hep korkutulduk köpekler tarafından, nitekim aynı şekilde sokak köpekleri de bizlere sürekli havlardı, sanıyorum ki gördükleri şiddet yüzünden hırçınlaşmışlardı ve korkumuzu daha da çok katlardı.
Benim çok korktuğumu gören bahçeli evin yeğeni bu durumu farkedip benim bu korkumu yenebilmem için ön ayak olmak istiyordu. Bende değişime açık olmaya hep inanan biri olarak bunun üzerine gitmek istedim. Gün geldi bir gün bahçeye davet etti beni. Hiva’yı sevmeye gidiyor buldum kendimi bir an. O ise zincirine bağlı uyuyor gibiydi. Yanına adım adım yaklaştığım bu süreçte kalp atışlarımın hızla çarptığını hissettiğim anı hiç unutamıyor olsam gerek ki hala yaşıyor gibi yazıyorum bu durumu. Çok yaklaşmıştım Hiva’ya bir adım ötede köpek korkumu yeneceğimin umudu vardı içimde artık korkmayacaktım onları sevebilecektim bende. Ki hala görsem kıskanarak bakarım köpeklerle sevecen bir şekilde oynayanlara. Amerika’da bu durum benim için daha çok zorlaşmıştı çünkü neredeyse her bir ailenin bir köpeği vardı ve onlara ailenin bir bireyi gibi bakıyorlardı. Yakın arkadaşlarımdan öğrendiğim onların karşılıksız sevmesi insanı daha çok bağlıyormuş. Yaşanılası duygular bence. Neyse döneyim benim konuya; evin sahibinin yeğeni bana Hiva’yı nasıl sevmem gerektiğini başını okşayarak yapabilirsin diye gösterdi. Tam o an yaklaşıp elimi uzatacak iken birden Hiva havlayıp uyur düzenden kalkıp üzerime doğru atladı aniden gelişem refleksimle bende onun mesafesinin dışına doğru geriye doğru kaçtım. Ne yazık ki o gün bunu başaramamıştım. Ki sonra defalarca Hiva tarafından ben dahil bizim mahallenin çocukları hep kovalandı gibi. En kısa zamanda umuyorum ki bu travmatik olayı atlatabilirim. Ama nedendir bilmiyorum ne zaman bir köpek görsem küçük veya büyük olsun birden içimi bir korku sarar. Hayat acaba bana bu korkumu nasıl yeneceğimi gösterebilecek mi?